10 Mart 2013 Pazar

Tandır (9.8.2002)


GARİBANI GÖRMÜŞTÜ EVİNİN KAPISINDA,
HEM DE ELİNDE BİRAZ EKMEK AZICIK TA KATIKLA,

ANLAMIŞTI DURUMU,KIZMIŞTI CİMRİ KOCA;
DEMEK Kİ KARISI  EMRİNİ DİNLEMEYİP ,
VERMİŞTİ GENE KAZANCININ BİR KISMINI HAYIRA,

GİRDİ EV E HIŞIMLA,ÇIKIŞTI KARISINA,
SENMİ VERDİN EKMEĞİ HEMDE BİRAZ KATIKLA,
NEDEN DİNLEMİYORSUN BENİM SEN EMRİMİ,
DEMEDİM Mİ BEN SANA KAZANCIMI DAĞITMA!

GENÇ KADIN HEYECAN LA;
AMA BEY;ADAM İSTEDİ ONU AÇ AİLESİ İÇİN,
ONDAN DA ÖNEMLİSİ  ALLAH RIZASI İÇİN,

SÖZ KONUSU O NUN RIZASI OLUNCA,
BEN  DE UNUTUVERDİM SENİN EMRİNİ  BİR ANDA,

ADAM ÖFKEYLE SÜRÜKLEDİ KADINI,
TUTARAK BİLEĞİNDEN KIZGIN TANDIRDAN YANA,

GİR O ZAMAN DEDİ ,TANDIRA,
ALLAH RIZASI İÇİN ,

GİRERİM DEDİ KADIN AMA,
HAZIRLANMAM İÇİN MUSAADE ETMELİSİN BANA,

ZİRA SEVGİLİYE GİDEMEM BU HALİMLE,
HAZIRLANIRIM HEMEN,BEKLEMEZSİN ÇOK BİLE,

ABDEST ALIP,KILDI  İKİ REKAT NAMAZIN,
TESLİM OLDU RABBİNE , ETTİ DUA,NİYAZIN,

GİYDİ EN GÜZEL ESVABINI,TAKTI  MÜCEVHARATIN,
TEREDDÜT ETMEDEN  GELDİ   YANINA TANDIRIN,

ŞAŞTI KOCA  BU İŞE ,ÖFKEYLE ,VE TELAŞLA,
TAKILARLA OLMAZ DEDİ,ONLARI ÇIKAR ÖNCE!

OLURSA ÖYLE OLUR ,GİTMEM SEVGİLİYE BEN,
EN YÜCE SEVGİLİYE GİDEMEM SÜSLENMEDEN,
DEDİ KADIN VE TEREDDÜT ETMEDEN,
GİRDİ YANAN ATEŞE HEMEN, BÜYÜK BİR İMAN İLE,

OLAN OLMUŞTU ARTIK ,KOCA ŞAŞKIN VE KIZGIN ,
ÖRTTÜ   KAPAĞINI TANDIRIN,

İKİ ÜÇ SAAT SONRA KAPAĞI AÇTIĞINDA MERAK İLE,
BİRDE NE GÖRSÜN: KADIN RABBİSİNE SECDE ETMEKTE,
ATEŞ SÖNMÜŞ TANDIR KALMIŞ BİÇARE…

GÜZEL MEVLAHİÇ YARDIMSIZ KORMUYDU ,
İNANSAYDI KULLARI İBRAHİM NEBİ GİBİ…

HÜLYA (25.7.2004)

UÇSUZ BUCAKSIZ BOZKIR SARIYOR HERYANIMI,
YER VE GÖK AYNI RENK,HEPSİ KABUS SARISI,

HER YER TOZ DUMAN,GÖZ ALABİLDİĞİNE DÜZLÜK,
GÖZ ALABİLDİĞİNE  İNSAN SELİ DOLDURMUŞ HERYANIMI,

KIMISI HORLANMAKTA,
YERDE SÜRÜKLENMEKTE KİMİ,

KİMİSİ UÇARAK GEÇER ÜSTÜMÜZDEN,BELLİKİ DURUMU İYİ,
OYSA ;TELAŞ,DEHŞET,PANİK,SARMIŞ BÜTÜN ALEMİ,

İŞTE SIRA BANA DA GELDİ,
UZATTI KOLLARINI GÜÇLÜ KUVVETLİ BİRİ,

BELKİ HORLANARAK SÜRÜKLENECEKTİM Kİ,
GÖNLÜM ŞİDDETLE BAĞIŞLANMAK DİLEDİ,

HORLANMADAN,İTİLİP KAKILMADAN,
UÇUP KAVUŞUVERMEK O MUHTEREM  NEBİYE,

SIĞINMAK KANATLARI ALTINA,
KANA KANA İÇMEK SEVGİYİ ,

RUHUMDAN  TAŞAN  GÖZYAŞI İLE,
HERŞEY DEĞİŞİVERDİ,

KALBİM SANKİ AĞZIMDA,BOZKIR KAYBOLUVERDİ
İŞTE SECCADEDEYİM,YÜZÜM YİNE KIBLEDE,

GÖRDÜĞÜM HÜLYA AMA,
VERDİĞİ MESAJ CİDDİ…

31 Aralık 2012 Pazartesi

İnsanlık Hali (21.10.2004)

insanlık hali (21.10.04)
  
         Adımını atar atmaz gürültüyle ve  toprak akıntısıyla birlikte bir çukurun içine düştü, toprak akıntısı kesilirken çukuru aydınlatan ışık da kesilmişti, olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki ; ne olup bittiğini , düştüğü yerin şeklini büyüklüğünü farkedemedi bile…

Bir yandan üzerindeki toprağı silkitirken, bir yandan ne olduğunu anlayama çalışıyordu,
hiç tanımadığı bir karanlık okyanusunun içinde bulmuştu kendini,elini ayağını bile göremiyordu, bu karanlık okyanus, bu çukur nekadar büyüktü , şekli neydi, kendinden başkaları varmıydı…

Merakla sağı solu yoklamaya, gözünün görmediği  ellerinin yordamıyla çevresini  tanımaya çalıştı, ama bir sonuç alamayacağını anlayınca çaresiz, yorgun, bulunduğu yere çöktü…

Neyse ki toprak akıntısı çukurun içini tamamen doldurmamıştı, ama ışık olmadığından hiçbirşey görülmüyordu…

Biraz sakinleşince olanlar geri sarılmış film gibi gözünün önünden geçmeye başlamıştı: o çok önem verdiği  randevu için akşamdan giyeceklerini hazırlamış, heyecanını bastırmak ve uyuyabilmek  için hafif bir yatıştırıcı bile içmişti yatarken…

Bu randevu hayatını değiştirebilirdi, çok önemliydi, tahmin ettikleri olursa bu genç yaşta büyük bir hamle yapacaktı, artık kimse onu tutamazdı, arabasını park ettikten sonra yeşil ışıkta yaya geçidinden karşıya geçerken, siyah bir araba eksozunu homurdatarak duran kamyonun arkasından fırlamış üstüne geliyordu, kaçamadı, arabanın  çarpmasıyla, havaya fırlamıştı, sonra yere düşmüş fakat düştüğü yerde birden bir çukur açılmış  akan toprakla birlikte buraya yuvarlanmıştı,

Bu nasıl işti böyle?!

Bütün planlar, hayaller, programlar, ümitler  kendisiyle birlikte  bu çukura tıkıştırılmıştı, sanki kaçmaya çalışan bir böceğin üzerine bardak kapatılmıştı… Böceğin yapacağı hiçbirşey yoktu…

Gözü halen karanlığa uyum gösterememişti, hiç bir şey göremiyordu, elini bile…kendini bile! vardı ama görünmüyordu ,yoktu işte…

Artık bundan böyle burada yaşayacağını hissediyordu, nasıl bir yaşam, hangi sürprizler bekliyordu onu acaba…ne olacağını merak etmiyor değildi, ama aklı halen randevusundaydı, kendisi için kim bilir ne düşüneceklerdi, haber verme imkanı olsaydı…o siyah araba çarpmasaydı!...bir iki dakika sonra hayatı değişecekti…,herşey harikulade olacaktı …gerçi gene de değişmişti ama  bunu hiç düşünmemişti doğrusu,
çok müthiş bir sürpriz olmuştu…nasıl herşey kontrolünden çıkmıştı, sanki jetonun süresi dolmuş oyunun en heyecanlı yerinde bilgisayarın ekranı kararıvermişti, sevdikleri ne yapacaktı, onu bulmaları imkansızdı, bu  çukurdan kurtulabileceğine ümidi kalmamıştı,
bardağın altındaki böceği düşündü birdaha,çaresizdi onun gibi…

Hiçbir şey göremiyordu, yorulmuştu, üşüyordu,korkunç bir sessizlik, korkunç bir karanlık, vardı ama yoktu,

Bedeninin varlığını dokunarak anlayabiliyor ama kesinlikle göremiyordu, çevresinde de hiç birşey sanki yoktu, belki başka bir tehlikeye maruz kalır diye çöktüğü yerden kıpırdamaya da cesaret edemiyordu, zaman durmuştu, ne kadar zamandır buradaydı, gece olmuşmuydu, yoksa şafak mı söküyordu, belki de öğlen olmuştu, tahmin etmek mümkün değil, belki günler aylar geçmişti..

Her şeyi başka şeye mukayese ederek anlamaya alıştığından, mukayese nesneleri ortadan kalkınca herşey öylece donup kalmıştı, zaman bile …
     
Evet ne kadar zaman geçtiyse geçmişti, şimdi  etraftan bazı sesler,anlam veremediği hışırtı, ıslığa benzer sesler duymaya başladı, ne olduğunu, neye ait olduğunu kestiremiyordu, zaman zaman koluna bacağına bazı şeylerin dokunmasıyla irkiliyordu,
evet evet burda yalnız değildi, buna sevinmelimi  korkmalımıydı, neydi kimdi bunlar,
yoksa deliriyormuydu, bu dokunmalar zararsızca devam ederken birden şiddetli bir acıyla yerinden fırladı, sağ bacağı ayak bileğine yakın yerden ısırılmıştı, büyük bir ağız , geniş bir alanı kavramıştı sivri dişler, koparmaya çalışıyordu, birden fırlayınca bacağını  sivri dişlerden kurtarmıştı, ama böyle bir acıyı şimdiye kadar hiç duymamıştı, ısırılan yerden ziyade kalbinin içi ağrıyor hatta yanıyordu, sanki kalbinin içine büyükçe bir kor tıkıştırılmıştı, off!,şimdi de sağ kolu bileğinden ısırılmıştı, ne ısırıyordu acaba, ne önemi vardıki, canı çok yanıyordu, kaçacak yeri yok, ısıranı göremiyor, ondan veya onlardan korunamıyordu, çok çaresiz, savunmasız zavallı durumundaydı…

“Allah’ ım,!” diye inledi, “ne olur yardım et,çaresizim”…

Birden çukurun içi mehtaplı ama bulutlu bir gecedeki gibi aydınlandı, eski keskin karanlık yerini çok loş bir aydınlığa bırakmıştı…Isıranlar hafif hafif geri  çekiliyordu , karaltı halindeydiler loş ışıkta ama ne oldukları anlaşılıyordu: çok sayıda büyük büyük yılanlardı bunlar…

Aydınlık sanki gittikçe artıyordu, artık çevresini görebiliyordu, dar bir çukurdaydı, kollarını tam açamıyordu, o kadar dar..

Ne olmuştu da,o müthiş karanlıktan bu daha aydınlık ortama kavuşmuştu, ısıranlar da gitmişti, daha rahata kavuşmuştu, ferahlamıştı biraz, kendini daha güvende hisssediyordu, durumu da kabullenmişti, artık burada kalacaktı besbelli…


Karnı acıkmıyordu, susamıyordu da, zamanı da merak etmiyordu artık, ne olmuştu da böyle  aydınlanmıştı çukur…

Birden Allah’ı andıktan, ondan yardım istedikten sonra  herşeyin değiştiğini hatırladı…
 Evet! o halde ona yönelmeliydi, ondan istemeliydi, tek çare ona sığınmaktaydı…öyle de yaptı …

Az sonra  çukurun  bir tarafı çok aydınlandı, dolunay gibi parlak beyaz yumuşak ama etkili bir ışıktı…Bu yoğun aydınlığın içinden şimdiye  kadar hiç görmediği  iki yaratık ortaya çıktı, onunla konuşmaya başladılar, dostça yaklaşıyorlardı sanki, daha da rahatlamıştı…

Durumunu anlattılar, evet ! hiç beklemediği, hiçbir zaman aklına getirmediği, kendine yakıştırmadığı  kaçınılmaz olay onun da başına gelmişti, evet işte o da ölmüştü!

Düşünmemek ölümden kurtulmasını sağlamamıştı..

Hiç bitmeyen hırslarla, yüksek hedefler peşinde  koşarken birden onun için zaman durmuş , film donmuştu…

Bu koşuşma arasında bazı büyüklerinin zorlamasıyla yaptığı bir iki ibadet ve iyiliğin karşılığında; merhameti sınırsız mevla lütfunu göndermiş, kabrinin duvarları da biraz daha genişletilmişti, artık dünyadaki yapamadıklarını düşünmenin yararı yoktu, ama yaptıklarını düşünmekle geçecekti tüm yaşantısı bundan sonra, en ufak detayları bile düşünecek, hesabını verecekti…

Başka iş yok, hırslar sönmüş, tek hedef var…

Artık bilinmeyen zamana kadar buradaydı…

“Keşke biraz buraya da çalışsaymışım” diye düşündü, ama artık bu düşüncenin yüreğini dağlamaktan başka yararı yoktu, imkan olsa da geride kalan sevdiklerine bu durumu bildirseydi,

Ne fark ederdi ki!, defalarca  bu son anlatılmamışmıydı kendisine de..

 O ne yapmıştı ki… Ciddiye almamıştı, bunca önemli işi arasında, bunca koşuşma arasında ne kadar doğru olduğu belli olmayan böyle bir konuya nasıl zaman ayırsındı ki,

Üzerinde düşünememişti, vakit ayıramamış veya pek aklına yatmadığından önemsememişti, hem oraya gidip gelen, gördüklerini anlatan varmıydı ki..

Şimdi kendisi  görüyordu, ama en sevdiğini bile uyaramıyordu işte..

Artık sadece bunları ve buraya gelmeden  yaptıklarını düşünecekti…

28 Aralık 2012 Cuma

Ne diye? (8.8.2004)

Yabancı biri şeker verse,
Sigara veya elma…
Hemen düşünürsün ,

Ne isteyecek diye...

Hiç düşündün mü; Niye,
Niye bağışlamış diye;
Bunca güzellikleri,

Koca bir ömrü bize…

Gezip eğlenesin zevkle,
Düşünüp kendini önce,
Yaşayıp amaçsızca, ölüp gidesin diye…

Olabilir mi sence?

Okuyup, dinleyene,
Defalarca söylemiş rahman,
Açıkça söylemiş hem de;

Yarattım sizi bana kulluk edin diye..

23 Aralık 2012 Pazar

Baloncuklar (03.05.2002)

Bugün çok verimli geçmişti genç kadın için, kendini ödüllendirmeliydi,

Önce; küvete sıcak su doldurup, içine de bolca şampuan koymalı, güzelce köpürttüğü bu yumuşacık sıvının içine girip bi güzel dinlenmeliydi,

Günün yorgunluğunu atarken kendisiyle yalnız kalıp başarılarını tekrar hatırlayabilir, kendisiyle gurur duyabilirdi mesela, Daha sonra ne yapacağına da orada karar verirdi…

Kendini çok beğeniyordu, ne kadar da başarılıydı canım, bugün C.yi ne güzel kandırmıştı gözünün içine baka baka, oysa çevresinde herkes çe çok uyanık tanınırdı C…

"Böyle uyanık geçinenleri kandırmanın zevki de bir başka oluyor" diye düşündü, küvetteki köpüklerin arasına yavaşça kayarken…

Bu günkü alışverişten iyi  para kazanmıştı ama, muhatabını üçkağıda getirmenin zevki daha fazlaydı,

“Ne kadar da uyanık biriyim, çok pratik zekam var”  diye kendini methetti, köpüklerle oynarken,
      
Bol köpüklü sıcak su çok rahatlatmıştı vücudunu, eklemlerinin,t atlı tatlı ağrıması adeta zevk verdi, tekrar C yi hatırladı,

Ne yapıyordu acaba, aldatıldığına mı, kaybettiği paraya mı üzülüyordu, ”Nasıl da acı çekiyordur kim bilir” diye düşündü, doğrusu onu da bilse zevki daha da artacaktı,

Geçen ay M ’yi de fena kazıklamıştı, ondaki kazancı bu kadar değildi fakat uyguladığı plan çok güzeldi, köpüklere bakarken onu hatırladı, adamcağız piyasadan silinip gitmişti sayesinde,

Ne yaparsın diye düşündü, hayat acımasız, acırsan acınacak hale düşersin,

 “Teyzemin oğlu...” diye düşündü,geçen sene borç verdiği adam yüzünden helak olmamışmıydı,
      
Sonunda kahrından ölüp gitti enayi, diye düşünürken; küvetteki baloncuklardan birinin "Blopp"  diye patlaması dikkatini çekti nedense…

İnsan da baloncuk gibi bir anda yok oluyordu, babası da 4 ay kadar önce birkaç gün içinde gidivermişti bu dünyadan..

Bu düşünceyle, küvetteki baloncukların patlaması daha fazla dikkatini çekmeye başlamıştı nedense…

Dayısı, annesi, halası, anneannesi ….kaybettiği yakınları gözünün önünde patlayan baloncuklarla yer değiştiriyordu…

Blopp,Bloppp,Bloppp…

Keyfi kaçmıştı, ya kendisi de Blopp yapıverirse, ne zaman patlayacağı bellimiydi,
      
Küvetteki baloncuklara daha dikkatli bakmaya, başlamıştı, artık kıpırdamaya korkuyordu, ya kendi baloncuğunu patlatıverirse diye…

Şimdi burada ölüverse, yarın C çok sevinirmiydi acaba, kendisi olsa sevinirdi, ama C…?

“Sanmıyorum” dedi, kendinden tiksinmeye başlamıştı, ne kadar kötü, acımasız, sevgisiz bomboş, içini kurtların böceklerin boşalttığı kuru odun gibi olmuşum dedi,

Bütün neşesi kaçmıştı, biraz önce kendini ne kadar beğeniyor, zekasına hayran hayran methiyeler düzüyordu, şimdi kendisiyle yüzleşmek, yalnız kalmak istemiyordu,

Sanki hiç sevmediği, tiksindiği, bir adamla aynı yatakta kalmak zorunda gibiydi,

Artık baloncukların patlaması umurunda değildi, böyle yaşacağıma baloncuğum patlarsa patlasın dedi, küvetten hızla çıkarken…

Alelacele kurulandı, bornozuyla banyoyu terk etti, sanki boğuluyordu, nasıl bir hayat yaşıyordu, ne zaman öleceği belli olmadığı halde , bu ne pervasızlıktı, ne umursamazlıktı, cahil cesareti diye ilave etti içindeki bir kaynaktan gelen meçhul ses…
     
Bu da kim diye düşündü, korku filmi mi seyrediyordu yoksa, televizyon da kapalıydı,ne oluyordu yoksa çıldırıyormuydu,

Korkmuştu, hemen evdeki bütün ışıkları açmaya başladı…

Alelelacele giyindi, içindeki ses aklına takılmıştı, şimdiye kadar böyle bir ses duymamıştı, peki ne demekti “cahil cesareti”,

Cahil bir insan değildi, okumuştu, hem de Amerika’ nın en saygın üniversitesinde çok başarılı bir eğitim görmüştü, sonra ülkesine döndüğünde büyük holdinglerden ikisinden aldığı çok güzel teklifleri değerlendirmiş, çalıştığı  3 yıl içinde çok büyük başarılara imza atmıştı,
      
Konusunda çok bilgili, başarılıydı, çok kitap okur, mesleğindeki yeni bilgileri takip ederdi, özellikle mesleğinin ustalarını çok iyi inceler, onların uygulamalarını ezbere bilirdi, amacı onlardan üstün olmaktı, bu kötü bir şey değil diye düşündü, matematik, istatistik ...
       
Mesleği ile ilgili konularda otorite sayılırdı, aktüaliteyi de takip ederdi, eh biraz Amerikan, İngiliz tarihini de bilirdi, Alman tarihinde de konuşabilecek kadar bir şeyler biliyordu,
      
İyi derecede İngilizce, Fransızca, Almanca, çat pat da Japonca biliyordu.

Bale, klasik müzik konusunda yıllarca eğitim almıştı, gerekirse 1-2  saatlik konferans verecek kadar bu konularda kendine güveniyordu, iyi tenis oynardı, bu kadar şeyi öğrenmek için az mı çalışmıştı, çabalamıştı, hatta belki bu yüzden 38 yaşına gelmesine rağmen evlenmemişti…

Gerçi bunda kendinden üstün bir erkeğe rastlamamasının da rolü olabilirdi, var mı öyle bir erkek acaba diye iç çekti…Bu yalnızlık da artık çekilmez olmaya başlamıştı…

Neyse konumuz şimdi o değil diye söylendi yavaşça, bu kadar yetişmiş bir insan da cahillikten nasıl söz edilir diye geçirdi içinden, nerden çıkmıştı bu aşağılama, kendi beyni kendisine ihanet mi ediyordu,

Oysa küçümsemek, insanlara yukarıdan bakmak en çok kendisine yakışıyordu, çünkü bunu hak ediyordu... Evde kalmasının sebebi belki de buydu ya…
      
Söylene söylene banyoya bornozu asmaya girdiğinde artık küvette patlayacak pek baloncuk kalmamıştı, küvetin tapasını çıkarıp boşalttı, yarın Ayşe gelecek o temizler dedi kendi kendine,

Bence olsa olsa cahil ona denir diye düşündü; bu zamanda sımsıkı bağladığı başörtüsüyle, mantosuyla bu sıcakta dünyanın yolundan geliyor,


Neydi o geçen gün yaptığı : zaten kısıtlı olan öğlen paydosunda dinleneceğine, elini ayağını yıkayıp, yere bir bez serdi, eğilip kalkarak bir şeyler yaptı,

Ne biçim aerobik acaba diye merak edip sorduğumda ; ”Namaz” dedi,ne demekse...

Keyfi kaçmıştı,en çok da cahil sıfatının kendisine yakıştırılmasına…“Yatmalıyım” diye söylendi, yarın çok işi vardı, yeni canlar yakacaktı, böylece cahil olmadığı konusunda kendini ispat ederdi nasıl olsa…

Yumuşacık saten örtülü yatağına uzanırken gene yalnızlığıyla baş başa kalmıştı, buruk ve yalnız yapayalnız…“Keşke…”  dedi, düşüncesini tamamlayamadan uyuyup gitti…

Uykuya dalarken ki hakim karmaşık düşünceleri rüyasını etkilemeyi başarmıştı;

Kendisini , küvetteki baloncuklardan biri olarak görüyordu; O’ da ne! demeye kalmadan patlayıverdi BLOPPP…


Fakat, zannettiği gibi yok olmamıştı, kendinden önce patlayan baloncuklarla beraberdi, şu sağında ki mavi, karşısında duran  da pembe baloncuk değilmiydi,
Biraz önce küvette beraberlerdi, onlar patladığında sevinmişti, küvetteki en güzel baloncuk kendi olacak diye, ama artık tekrar onlarla beraberdi, hepsi aynı güzellikteydi, artık patlama endişesi yoktu baloncuklarda, o gerginlik, veya o patlasa da buranın en güzeli ben olsam ihtirasları da artık yoktu, sanki kuş gibi veya bulut gibi hafif hafifçecik ti,

Patlayınca yok olacağını sanıyordu, fakat olmamıştı işte daha güzel, daha hafif ama daha hoş bir hayatın içinde varlığı sürüyordu, Böyle kendi kendine düşünürken  blopp  blopp  diye sesler duydu, aynı anda biraz önce küvette beraber olduğu baloncuklardan iki tanesi yanında bitti, küvettekiler birer ikişer geliyorlardı,

Bir müddet sonra, artık küvetten gelen kalmadıktan bir süre sonra, gür bir ses duyuldu:

-“Cahiller bu tarafa  ayrılsın”  diyordu,

Eyvah şimdi ne olacaktı?

İçindeki sesi hatırladı, sonra kendi düşünceleri aklına geldi, “Hayır ! cahil değildi” o halde cahillerin arasına girmeyecekti, yerinden kıpırdamadan bekledi, ne olacaksa olsun diye düşündü..


Cahiller ayrıldı, çok hoş değişik pembe renkli, tren-uçak arası bir araca binip cahillikleri nin giderileceği, eğitilecekleri daha hoş bir mekana uçup gittiler... Kalanlar arasında imtihan yapılacak, kendini beğendiği için, gururu yüzünden cahil olduğu halde cahilliğini kabul edip eğitilmeye gitmek istemeyenler ayrılacaktı,

İmtihan çok hızlı yapılıyordu, ama kimse rencide edilmiyordu, böyle bir fırsat kendi eline geçse imtihan ettiklerini yerden yere çalardı…Sıra ne de çabuk kendisine gelivermişti, sorulacaklar hakkında da hiç fikri veya bilgisi yoktu ki hazırlık yapsın, Çünkü imtihan olanlar başka kapıdan çıkıyor tekrar aralarına dönmüyordu,

Kendisine ilk soru müşfik yumuşacık bir sesle yöneltildi:

-“Niçin yaratıldığını biliyor musun?”

-“Yaşamak, eğlenmek, zevk almak, insanlar arasında üstünlüğümü gösterip onları küçümseyerek daha da yükselmek, bundan da mutlu olmak için”

-“Hayır” dedi soruyu soran, biraz sertleşerek ama gene de yumuşak bir üslupla, hayır ;
Ancak ve ancak seni ve her şeyi yaratan Allah’ a kul olmak için, Onun yarattıklarına yararlı olmak , hizmet etmek için, kendini insanlara beğendirmek değil sadece O’ nun hoşnutluğunu kazanmak için, Sana bunca güzelliği,insanları küçümsemek için kullandığın aklı, güzelliği, enerjiyi, parayı mevkiyi makamı, yarattıklarının yararına kullanman için, böylece Kendisine itaat ederek kulluk görevini yerine getirmen için verdi seni ve bizi yaratan yüce Allah,

Bunları bilmediğin ve sana verilen aklı; yaratılış sebebini arayıp bulmaya yönlendiremediğin için : sen en cahil insanlardan birisisin, gururun yüzünden daha da aşağılara düştün,

Bu konuşma devam ederken, boşlukta bazı görüntüler de canlanıyordu;

Hayatından, yaptığı yanlışlardan görüntülü örnekler veriliyordu, görüntüler üç boyutluydu; o anları aynen, kokusuyla, sesiyle yaşıyordu...Yüzlerce hata ile örmüştü hayat duvarını, çok utanıyordu, öğünerek yaptığı işler şimdi çok utandırıyordu onu,
Her şey o kadar hızlı oluyordu ki, şimdiye kadar kullandığı en hızlı bilgisayarlar da bu sürati görmemişti,

Olaylar bütün boyutları ile gösteriliyordu, insanlara verdiği acıyı da görüyordu şimdi, kendisi zevk içinde kendini kutlarken, insanların ne sıkıntı çektiklerini kahrolarak seyrediyordu, şu K’yı da çok hırpalamıştı, adamcağız karısının yüzüne bakamaz hale gelmiş evini terk ediyordu, bir yuva yıkılıyordu o zevk alırken…Gayriihtiyari kötü gelişmelere mani olmak ister gibi elini uzattı ama nafileydi, zaten yaptığı hatalı davranışlar arka arkaya süratle sahneye geliyordu,ne kadar çok insanı kırmış, küçümsemişti, sevgili annesini, onun için ömrünü feda eden, onu bir an mutlu görmek için bir ömrü çırpınmakla yorgun geçiren babasını …

İşte şimdi de M gelmişti görüntüye; onu çok sevdiğini, mutlu bir yuva kurmak istediğini söylüyordu, ömür boyu çok sevecekti onu, zavallı genç erkeğe verdiği cevabı hatırlamış, görüntüyü görmemek için gözlerini kapatmaya çalışıyordu, fakat nafile, görüntü gözünün içinde gene de oluşuyordu, kaçamıyordu yaptıklarından,

Küvetteki baloncuk olası geliyor, tekrar o sıkıntılı endişeli ortama dönesi geliyor, ama nafile, görüntüler devam ediyor, hep kötülük, yanlışlık, küçümseme, aldatma, kandırma…Kahrolası gurur, bencillik, kendini beğenmişlik çirkefinde debeleniyordu,

Zevk’ le yaptığı kötülükleri seyretmekten bitap düşmüştü, artık yüzünü de kapatmıyordu,

Bir an da görüntü değişti; küçük, zavallı, sıska bir kedi yavrusu göründü,

“Buna ne kötülük yaptım acaba”, diye düşünüyor ,hayır, hayır yeter artık diye haykırmaya hazırlanıyordu ki ortam tatlı bir bahar pembeliğine dönüştü birden bire,
      
Tatlı bir serinlik, güzel bir bahar kokusu hakim oldu ortama...Biraz rahatlayarak izlemeye koyuldu yaptıklarını, Sahne karlı bir kış gününde, evinin kapısı önünde geçiyordu: Önce kedi yavrusunun sesinden rahatsız olup “bir tekme atayım yuvarlansın şu karların arasında geberip gitsin” diye düşünüyor, sonra birden annesinin kendisine nasıl sabırla katlandığını; ağlamalarını hoş bir müziğin nağmeleri gibi karşıladığı, kucaklayıp okşadığını, Babasının onu parktaki o haylaz oğlan çocuğunun elinden nasıl kurtardığını hatırlıyor, birden kedi yavrusunu eğilip eline alıyor, evine getiriyor, ısınması için kaloriferin yanına yatırıyor, önüne biraz ılık süt koyuyor, Kedicik önce ürkek korkak bakıyor yüzüne, acaba vazgeçer mi iyilik yapmaktan diye, sanki onun ne kadar kötü, kendinden başka kimseyi sevmeyen sevemeyen biri olduğunu biliyormuş gibi, sonra kötülük gelmeyeceğini düşünmüş olacak ki hemen sütü  içmeye koyuluyor, kana kana içtikten sonra kalorifere daha çok yaklaşıp kıvrılıp uyuyakalıyor…

Evet hayatındaki yaptığı bu küçücük ve yegane iyilik, sanki imdadına yetişiyor, deminden beri yaşadığı dehşeti hafifletiyor ve bir nebze rahatlıyor…
      
Bildiği; en üstün arşivleme sistemlerinden çok çok daha üstün böyle bir sistemin varlığına ilk defa çok seviniyor,

-“Evet” diyor, müşfik ses, “bu iyiliğin sayesinde yüce Yaratıcı diğer soruya geçmemize izin verdi; Bu soruyu doğru cevaplayamazsan, eğitilmeye gönderileceksin, ancak demin binekle gidenlerden farklı olarak yürüyerek gideceksin, çok zor bir yolculuk olacak, çöller , bataklıklar geçeceksin, yolda karşılaştığın yaratıklar tarafından horlanarak binbir güçlükle mücadele ederek yalnız yapayalnız gideceksin,…”

-Miyavvvv..Mırrr

Bu ses de ne diye düşünürken, bir yandan  da tek gözünü korka korka hafifçe aralayarak sesin geldiği tarafa baktı,

“Ohhh çok şükür”dedi “rüyaymış” ,

Ortalık ağarmaya başlamıştı...Kendi yatağındaydı, ve kedisi Garip miyavlıyordu, Onu kucakladı ,okşadı,öptü,…

Çok terlediğini fark etti birden, vücudu buz gibi soğumuştu, hemen yataktan fırladı, soğuk bir duş aldı, bir yandan da küvetten gözlerini ayıramıyor dünden kalma izler arıyordu adeta korkak bakışlarla…

Neler yaşamıştı dün gece, ne anlama geliyordu bütün bunlar, ikinci soru neydi acaba, birinciyi de bilememişti aslında ya…

Acaba kendisine uyarı ve ek süre mi verilmişti, Nasıl değerlendirmeli bu ek süreyi!..
       
“Hakikatten ikinci soru neydi acaba” diye geçirdi içinden, sonra kendine kızdı sanki birinciyi bildin de …Aniden üşüdüğünü fark ederek düşüncelerinden sıyrıldı, bornozuna sarılıp salona geçti, televizyonu açtı, Salonun içi bir anda televizyondan yayılan  haberlerle vıcık vıcık kötülüklerle, tatsızlıklarla doluverdi, Aşırı sürat yapan iki şehir magandası duraktaki hamile kadının yavrusuyla birlikte ölümüne sebep olmuştu, ama arkaları kuvvetli olduğu için tutuksuz yargılanmak üzere salıverilmişlerdi,

 “Ne kadar sevinmişlerdir” diye düşündü, “cesetlerden oluşturulan sehpaların üzerinde kadeh kaldırıp kurtuluşlarını kutluyorlardır herhalde” diye acı acı gülümsedi, kendisi de öyle yapmamışmıydı yıllardır, başkalarının mutsuzluklarından mutlu olmamışmıydı?

Ama dün geceden sonra farklı düşünmeliydi, Ya o rüyadaki gibi bir sorguya maruz kalırsa, ya rüya gerçek olursa, ya hakikatten bir hesap sorulması.. her şeyin rüyasındaki gibi önüne serilip pişmanlık girdabında kıvranması gerçekleşirse ,

“Aman canım akşam zaferimi kutlayayım derken fazla kaçırmışım, küvetteki su da biraz sıcaktı kabus gördüm” diye düşünecek oldu ama bu düşünce içini pek  rahatlatamadı,

Huzursuzdu...

Hakikatten; böyle bir şey var mıydı, yani yaptıklarından bir gün sorguya çekilecek miydi, böyle harikulade bir arşivleme ve olayların tekrar sergilenmesiyle yüzleştirilecek miydi, bu rüya da nerden çıkmıştı,…

Düşüncelerinden acı acı çalan telefonun sesiyle sıyrıldı; dün çok başarılı bir şekilde kandırdığı C’nin kardeşi arıyordu, Devlet hastanesi acil servisindelermiş, C çok ağır yaralı ve kendisiyle görüşmek istiyormuş…

Telefon kaskatı kesilmiş ellerinden kayıp halının üstüne düşmüştü, bir müddet öylece kalakaldı, ne yapacağını şaşırmış, tam anlamıyla bloke olmuştu, ama beyninin içinde korkunç fırtınalar kesişiyor, kontrol edemediği düşünceler, görüntüler, dün gördüğü garip rüya her şey üst üste alt alta kendine ait yere yerleşmeye çalışıyordu,

“Çıldırıyor muyum” diye düşündü,

“Tin Ton”  diye bir ses kafasında çınlayıp duruyordu, biran kendini toparlayınca bu sesin kapıdan geldiğini fark etti, evet evet kapı çalıyordu, iyi ki de çalıyordu, sevinçle kapıya koştu, bu kabustan kurtulabilirdi, kendisiyle yalnız kalmak ne kadar korkunç olmaya başlamıştı, taşıyamayacaktı bu yükü sanki,

Gelen hizmetçisi Ayşe Hanım dı, Hanım mı ? O da nerden çıktı,o bir hizmetçi parçasıydı,hanım da ne oluyordu, Bu gelgit ler yorgun düşürmüştü, işe gidecek hali kalmamıştı…Kapıyı açtıktan sonra donmuş vaziyette en yakınındaki koltuğa yığılıp öylece kalakaldı…

Korkma sırası Ayşe hanımdaydı, patronunu hiç böyle görmemişti, solgun, bitkin, süt dökmüş kedi gibi yumuşak, başı önde,

-“Neyiniz var hanımefendi” diye sordu, şefkatle,

Hanımın konuşacak hali yoktu, korkusu arttı, hemen bir bardak su getirdi, kolonyayla bileklerini ovdu, Aaaa, o da ne, hanımının gözlerinden yaşlar sızmaya başlamıştı,           O sert, kibirli, herkesi küçümseyen, kendisiyle; emirler vermenin dışında pek konuşmayan patronu o güzel, fakat sert kadın: çok yumuşamıştı, ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra, katıla katıla, boğulurcasına ağlıyordu…

-“Hayırdır inşallah dedi”,Ayşe hanım, Patronunun hıçkırıklar içinde omuzuna dayadığı başını,saçlarını okşarken,

Zavallı Ayşe, böyle bir şeyi rüyasında görse kabus sanırdı herhalde…

Genç kadın, hıçkırıklarını biraz kontrol etmeyi başarınca , hizmetçisinin omuzundan başını kaldırıp, gözlerini Ayşe nin gözlerinin içine, oradan kalbine sokmaya çalışarak kısa bir süre sıcak, sımsıcak gülümsedi, sonra bir şey söylemeden, kalktı, alelacele ne bulduysa giyinip sokağa fırladı, tam kapıdan çıkarken, döndü,

-“Ayşe hanım, bu akşam benimle kalabilir misin”,dedi,”iki kadın laflarız”…

Cevabı beklemeden koşarak uzaklaştı,

Ayşe hanım pencereden patronunun arabasına binip süratle uzaklaşmasını büyük bir şaşkınlıkla seyrederken bir yandan da sağ eliyle sol kolunu çimdiriyordu
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------