31 Aralık 2012 Pazartesi

İnsanlık Hali (21.10.2004)

insanlık hali (21.10.04)
  
         Adımını atar atmaz gürültüyle ve  toprak akıntısıyla birlikte bir çukurun içine düştü, toprak akıntısı kesilirken çukuru aydınlatan ışık da kesilmişti, olaylar o kadar hızlı gelişiyordu ki ; ne olup bittiğini , düştüğü yerin şeklini büyüklüğünü farkedemedi bile…

Bir yandan üzerindeki toprağı silkitirken, bir yandan ne olduğunu anlayama çalışıyordu,
hiç tanımadığı bir karanlık okyanusunun içinde bulmuştu kendini,elini ayağını bile göremiyordu, bu karanlık okyanus, bu çukur nekadar büyüktü , şekli neydi, kendinden başkaları varmıydı…

Merakla sağı solu yoklamaya, gözünün görmediği  ellerinin yordamıyla çevresini  tanımaya çalıştı, ama bir sonuç alamayacağını anlayınca çaresiz, yorgun, bulunduğu yere çöktü…

Neyse ki toprak akıntısı çukurun içini tamamen doldurmamıştı, ama ışık olmadığından hiçbirşey görülmüyordu…

Biraz sakinleşince olanlar geri sarılmış film gibi gözünün önünden geçmeye başlamıştı: o çok önem verdiği  randevu için akşamdan giyeceklerini hazırlamış, heyecanını bastırmak ve uyuyabilmek  için hafif bir yatıştırıcı bile içmişti yatarken…

Bu randevu hayatını değiştirebilirdi, çok önemliydi, tahmin ettikleri olursa bu genç yaşta büyük bir hamle yapacaktı, artık kimse onu tutamazdı, arabasını park ettikten sonra yeşil ışıkta yaya geçidinden karşıya geçerken, siyah bir araba eksozunu homurdatarak duran kamyonun arkasından fırlamış üstüne geliyordu, kaçamadı, arabanın  çarpmasıyla, havaya fırlamıştı, sonra yere düşmüş fakat düştüğü yerde birden bir çukur açılmış  akan toprakla birlikte buraya yuvarlanmıştı,

Bu nasıl işti böyle?!

Bütün planlar, hayaller, programlar, ümitler  kendisiyle birlikte  bu çukura tıkıştırılmıştı, sanki kaçmaya çalışan bir böceğin üzerine bardak kapatılmıştı… Böceğin yapacağı hiçbirşey yoktu…

Gözü halen karanlığa uyum gösterememişti, hiç bir şey göremiyordu, elini bile…kendini bile! vardı ama görünmüyordu ,yoktu işte…

Artık bundan böyle burada yaşayacağını hissediyordu, nasıl bir yaşam, hangi sürprizler bekliyordu onu acaba…ne olacağını merak etmiyor değildi, ama aklı halen randevusundaydı, kendisi için kim bilir ne düşüneceklerdi, haber verme imkanı olsaydı…o siyah araba çarpmasaydı!...bir iki dakika sonra hayatı değişecekti…,herşey harikulade olacaktı …gerçi gene de değişmişti ama  bunu hiç düşünmemişti doğrusu,
çok müthiş bir sürpriz olmuştu…nasıl herşey kontrolünden çıkmıştı, sanki jetonun süresi dolmuş oyunun en heyecanlı yerinde bilgisayarın ekranı kararıvermişti, sevdikleri ne yapacaktı, onu bulmaları imkansızdı, bu  çukurdan kurtulabileceğine ümidi kalmamıştı,
bardağın altındaki böceği düşündü birdaha,çaresizdi onun gibi…

Hiçbir şey göremiyordu, yorulmuştu, üşüyordu,korkunç bir sessizlik, korkunç bir karanlık, vardı ama yoktu,

Bedeninin varlığını dokunarak anlayabiliyor ama kesinlikle göremiyordu, çevresinde de hiç birşey sanki yoktu, belki başka bir tehlikeye maruz kalır diye çöktüğü yerden kıpırdamaya da cesaret edemiyordu, zaman durmuştu, ne kadar zamandır buradaydı, gece olmuşmuydu, yoksa şafak mı söküyordu, belki de öğlen olmuştu, tahmin etmek mümkün değil, belki günler aylar geçmişti..

Her şeyi başka şeye mukayese ederek anlamaya alıştığından, mukayese nesneleri ortadan kalkınca herşey öylece donup kalmıştı, zaman bile …
     
Evet ne kadar zaman geçtiyse geçmişti, şimdi  etraftan bazı sesler,anlam veremediği hışırtı, ıslığa benzer sesler duymaya başladı, ne olduğunu, neye ait olduğunu kestiremiyordu, zaman zaman koluna bacağına bazı şeylerin dokunmasıyla irkiliyordu,
evet evet burda yalnız değildi, buna sevinmelimi  korkmalımıydı, neydi kimdi bunlar,
yoksa deliriyormuydu, bu dokunmalar zararsızca devam ederken birden şiddetli bir acıyla yerinden fırladı, sağ bacağı ayak bileğine yakın yerden ısırılmıştı, büyük bir ağız , geniş bir alanı kavramıştı sivri dişler, koparmaya çalışıyordu, birden fırlayınca bacağını  sivri dişlerden kurtarmıştı, ama böyle bir acıyı şimdiye kadar hiç duymamıştı, ısırılan yerden ziyade kalbinin içi ağrıyor hatta yanıyordu, sanki kalbinin içine büyükçe bir kor tıkıştırılmıştı, off!,şimdi de sağ kolu bileğinden ısırılmıştı, ne ısırıyordu acaba, ne önemi vardıki, canı çok yanıyordu, kaçacak yeri yok, ısıranı göremiyor, ondan veya onlardan korunamıyordu, çok çaresiz, savunmasız zavallı durumundaydı…

“Allah’ ım,!” diye inledi, “ne olur yardım et,çaresizim”…

Birden çukurun içi mehtaplı ama bulutlu bir gecedeki gibi aydınlandı, eski keskin karanlık yerini çok loş bir aydınlığa bırakmıştı…Isıranlar hafif hafif geri  çekiliyordu , karaltı halindeydiler loş ışıkta ama ne oldukları anlaşılıyordu: çok sayıda büyük büyük yılanlardı bunlar…

Aydınlık sanki gittikçe artıyordu, artık çevresini görebiliyordu, dar bir çukurdaydı, kollarını tam açamıyordu, o kadar dar..

Ne olmuştu da,o müthiş karanlıktan bu daha aydınlık ortama kavuşmuştu, ısıranlar da gitmişti, daha rahata kavuşmuştu, ferahlamıştı biraz, kendini daha güvende hisssediyordu, durumu da kabullenmişti, artık burada kalacaktı besbelli…


Karnı acıkmıyordu, susamıyordu da, zamanı da merak etmiyordu artık, ne olmuştu da böyle  aydınlanmıştı çukur…

Birden Allah’ı andıktan, ondan yardım istedikten sonra  herşeyin değiştiğini hatırladı…
 Evet! o halde ona yönelmeliydi, ondan istemeliydi, tek çare ona sığınmaktaydı…öyle de yaptı …

Az sonra  çukurun  bir tarafı çok aydınlandı, dolunay gibi parlak beyaz yumuşak ama etkili bir ışıktı…Bu yoğun aydınlığın içinden şimdiye  kadar hiç görmediği  iki yaratık ortaya çıktı, onunla konuşmaya başladılar, dostça yaklaşıyorlardı sanki, daha da rahatlamıştı…

Durumunu anlattılar, evet ! hiç beklemediği, hiçbir zaman aklına getirmediği, kendine yakıştırmadığı  kaçınılmaz olay onun da başına gelmişti, evet işte o da ölmüştü!

Düşünmemek ölümden kurtulmasını sağlamamıştı..

Hiç bitmeyen hırslarla, yüksek hedefler peşinde  koşarken birden onun için zaman durmuş , film donmuştu…

Bu koşuşma arasında bazı büyüklerinin zorlamasıyla yaptığı bir iki ibadet ve iyiliğin karşılığında; merhameti sınırsız mevla lütfunu göndermiş, kabrinin duvarları da biraz daha genişletilmişti, artık dünyadaki yapamadıklarını düşünmenin yararı yoktu, ama yaptıklarını düşünmekle geçecekti tüm yaşantısı bundan sonra, en ufak detayları bile düşünecek, hesabını verecekti…

Başka iş yok, hırslar sönmüş, tek hedef var…

Artık bilinmeyen zamana kadar buradaydı…

“Keşke biraz buraya da çalışsaymışım” diye düşündü, ama artık bu düşüncenin yüreğini dağlamaktan başka yararı yoktu, imkan olsa da geride kalan sevdiklerine bu durumu bildirseydi,

Ne fark ederdi ki!, defalarca  bu son anlatılmamışmıydı kendisine de..

 O ne yapmıştı ki… Ciddiye almamıştı, bunca önemli işi arasında, bunca koşuşma arasında ne kadar doğru olduğu belli olmayan böyle bir konuya nasıl zaman ayırsındı ki,

Üzerinde düşünememişti, vakit ayıramamış veya pek aklına yatmadığından önemsememişti, hem oraya gidip gelen, gördüklerini anlatan varmıydı ki..

Şimdi kendisi  görüyordu, ama en sevdiğini bile uyaramıyordu işte..

Artık sadece bunları ve buraya gelmeden  yaptıklarını düşünecekti…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder